17 Şubat 2009 Salı

Öyle bir yerine geldim ki hayatın

Öyle bir yerine geldim ki hayatın, nereye gideceğimi bilemedim.
Gitmekle kalmak arasında, düşmekle uçmak arasında, sevmekle nefret arasında.
Her şey karıştı…Uyku bile kaçış oldu artık.
Uyurken düşünmüyorum diye uyuyorum sadece.
Uykunun bile tadı yok…
Gerçi benim tadım yokken uykunun nasıl tadı olsun ki.
Herkes bir şeylerden kaçmaya başlamış, ben inadına her şeyin üstüne giderken onlar kaçıyor. Ben mi çok fazla düşünüyorum, çok mu fazla umursuyorum bu hayatı… bilmiyorum…
Sinirliyim, evet. Hayata, insanlara, yanlışlara, korkaklara, …
Sinirliyim ama onların ruhu duymuyor.
Her şeye isyan edesim geliyor, ama isyan etmek istesem de kaçmıyorum.
İnsanlar neden kaçıyor onu da anlamıyorum zaten.
Acı çekmekten korkmak mıdır bu, yoksa gerçekten sev-e-memek mi?
Hayatı ıskaladıklarının farkında değiller mi acaba…

En iyisi ben susayım da Nazım Hikmet devam etsin bu yazıya…

bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi halin cezanda indirim sağlamaz. sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "peki, o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. yine içeceksin rakını balığın yanında. üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini. . .

Hiç yorum yok: